Yazarlar: Stj. Av. Betül Amine ÇETİNKAYALI, Av. Muhammed KÜÇÜK
GİRİŞ
Hukuk sisteminin temel direklerinden biri olan avukatlık mesleği, kökleri tarihin derinliklerine inen, ahlaki sorumluluk ve sarsılmaz bir güven ilişkisi üzerine inşa edilmiş bir onur mesleğidir. Avukat, adaletin tecellisinde, hak arama hürriyetinin güvencesi olarak vazgeçilmez bir role sahiptir. Avukatlık Kanunu’nun 1. maddesinde belirtildiği gibi bir kamu hizmeti ve yargının kurucu unsuru olan bağımsız savunmanın temsilidir. Bu mesleğin amacına ulaşabilmesi, yani hukuki meselelerin adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesi, avukat ile müvekkil arasındaki ilişkiye yüklenen karşılıklı yükümlülüklerin kusursuz işlemesine bağlıdır.
Avukat ile müvekkil arasındakibu ilişkinin en temel unsurlarından biri olan vekalet sözleşmesi, avukatın mesleki bağımsızlığını korurken müvekkiline sadakatle hizmet etme yükümlülüğünü avukata yükler. Ancak bu ilişkinin sürekliliği mutlak değildir. Özellikle, avukat ile müvekkil arasındaki güven ilişkisini temelden sarsan veya avukatın görevini yerine getirmesini imkânsız kılan durumlar söz konusu olduğunda, avukatın haklı istifası hususu gündeme gelecektir. Bu istifanın hukuki sonuçları, avukatın vekâlet ücreti alacağı açısından ciddi öneme sahiptir. Bu makalemiz, Avukatlık Kanunu ve yerleşik Yargıtay içtihatları ışığında, avukatın haklı istifasının ücret hakkına etkisi ve güven ilişkisinin zedelenmesi hâlinde avukatın takip ettiği diğer işler yönünden doğan sonuçlarını incelemeyi amaçlamaktadır.
I. AVUKATLIK İLİŞKİSİNİN HUKUKÎ NİTELİĞİ VE GÜVEN UNSURU
Avukat ile müvekkil arasındaki ilişki güven temeline dayanan sürekli bir hukuki bağ içerir. Avukat, müvekkilinin menfaatini koruma, sır saklama, özenle temsil etme ve dürüst davranma yükümlülükleri altındadır. Buna karşılık, müvekkilin de avukatını en doğru ve dürüst şekilde bilgilendirmesi, avukatın emeğine saygı göstermesi, güven duyması ve en nihayetinde de vekalet ücretini zamanında ödemesi gerekir. Zira avukatın sunduğu hizmet, bir bedel (ücret) karşılığında hukuki yardımda bulunmayı gerektirir. Ücret, avukatın emeğinin ve mesleki bağımsızlığının karşılığıdır.
Avukat açısından müvekkile güvenmek mesleki görevin ifası için zorunlu bir başlangıç noktasıdır. Güven, karşılıklı yükümlülüklerin eksiksiz yerine getirilmesiyle pekişir. Müvekkilin, sözleşmeden veya yasal düzenlemeden kaynaklanan temel borçlarını ihmal etmesi, bu sarsılmaz güven bağını zedeleyen ve mesleğin sağlıklı bir şekilde icrasını engelleyen en önemli faktörlerdendir. Güven ilişkisinin zedelenmesi, sadece bir “duygusal unsur” değil, aynı zamanda sözleşmenin devamını hukuken imkânsız hâle getiren ciddi bir olgudur. Bu nedenle, avukatın müvekkile duyduğu güven kaybı, haklı istifa nedenleri arasında kabul edilir.
II. YASAL ÇERÇEVEDE HAKLI İSTİFA VE SONUÇLARI
Avukat ile müvekkil arasındaki ilişkinin sürdürülebilmesi, iki tarafın da yükümlülüklerine sadık kalmasına bağlıdır. Müvekkilin en temel yükümlülüğü, kararlaştırılan vekalet ücretini ödemek ve avukatına gerekli güveni göstermektir. Bu durum sadece güven ilişkisinin bir yansıması değil, aynı zamanda Borçlar Kanunu ve Avukatlık Kanunu hükümleri uyarınca tesis edilen hukuki bir sözleşmenin temel unsurudur. Ayrıca ücretin zamanında ödenmesi meselesi, müvekkilin sözleşmeye sadakat (Pacta Sunt Servanda) ilkesine bağlılığının göstergesidir. Sözleşmeler hukukunun ana ilkelerinden Pacta Sunt Servanda (ahde vefa); sözleşmenin taraflarının sözleşmeden doğan borçlarına sadık olması ve sözüne bağlı kalması gerektiğini vurgulayan ve uluslararası hukuk kurallarının oluşmasında etkili olan çok önemli ahlaki bir ilkedir.
Avukatlık Meslek Kuralları açısından bakıldığında ise, adil bir ücret karşılığında üstlenilen görevi hakkıyla yerine getirmek avukatın etik sorumluluğuyken; kararlaştırılan ücreti ödemek de müvekkilin sözleşmeden doğan asli sorumluluğu ve dürüstlük kuralları çerçevesindeki etik sorumluluğudur. Bu sorumluluğun yerine getirilmesi, hem sözleşmeden kaynaklanan borç edimlerinin yerine getirilmesi hem de avukatın mesleğine ve emeğine olan saygınlığın korunmasını bakımından önem arz etmektedir. Zira aksi bir durum söz konusu olduğunda, TBK uyarınca sözleşmeden doğan edim borcunun yerine getirilmemesi ağır müeyyidelere bağlanmıştır:
“Borçlu temerrüdü halinde, edim yükümlülüğünün ihlali söz konusu olup bu durum alacaklıya, edimi kanuni yollarla zorla elde etme hakkını verir. Bunun mümkün olmadığı durumlarda ise alacaklı, tazminat talep edebilir veya sözleşmeyi sona erdirebilir (TBK m. 118 vd.).”
Müvekkilin, kararlaştırılan vekalet ücretini, özellikle de peşin ödenmesi gereken veya süreci ilerletmek için zorunlu olan masrafları (yargılama giderleri) ödememesi, Yargıtay’ın istikrar kazanmış kararlarıyla haklı istifa sebebi olarak kabul edilmektedir. Bu yükümlülüklerin ihlali hâlinde, avukatın işten haklı çekilme hakkı doğar.
Avukatın vekâlet ücreti alacağına dair temel hüküm, Avukatlık Kanunu’nun 174. maddesinde düzenlenmiştir
Avukatlık Kanunu 174. madde uyarınca;
“Anlaşmaya göre avukata peşin verilmesi gereken ücret ödenmezse, avukat işe başlamakla zorunlu değildir. Bu sebeple doğabilecek her türlü sorumluluk iş sahibinindir. Yazılı sözleşmedeki diğer ödeme şartlarının yerine getirilmemesinden dolayı avukat işi takip etmek ve sonucunu elde etmekten mahrum kalırsa sorumluluk bakımından aynı hüküm uygulanır.”
Bu hüküm, peşin ücret ödenmemesi halinde avukatın işe başlamama hakkını tanımakla birlikte, başlamış bir işte de bu durumun haklı istifa nedeni olabileceğinin göstergesidir. Bu husus çeşitli yüksek mahkeme kararlarıyla da desteklenmiştir;
Yargıtay E. 2017/1699, K. 2017/1300 sayılı HGK kararında:
- “…Ancak haksız azil halinde olduğu gibi, avukatın haklı olarak vekillikten istifa etmesi halinde de, işe devam etme olanağı mevcut olmadığından, avukat, haklı istifa tarihi itibariyle muaccel olan vekalet ücreti alacağının ödetilmesini talep edebilir. Öte yandan, vekalet ilişkisi bir bütün olup, vekaletten azil gibi, istifa da, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet eder. Zira, azil ve istifa ile birlikte vekalet akdinin en önemli unsurlarından olan “güven ilişkisi” de sona ermektedir.”
Diyerek avukatın haklı sebeple istifası halinde vekalet ücretine hak kazandığını vurgulamaktadır.
Aynı husus Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2015/5276 K. 2016/11823 sayılı kararda bahsettiğimiz husus vurgulanmaktadır:
- “Davacı avukat, haklı istifa ettiğinden bahisle dava ve icra takiplerine dair vekalet ücretleri ile yapmış olduğu masrafları istemiş; davalı, davacının ücrete hak kazanmadığını savunmuş; mahkemece istifanın haklı olduğu benimsenmek suretiyle, bilirkişi tarafından hesaplanan icra ve dava dosyalarına dair vekalet ücretleri yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiş,”
Bu hükümler ve yüksek mahkeme kararları göstermektedir ki müvekkilin sözleşme ile kararlaştırılan ücret ödeme yükümlülüğünü yerine getirmemesi, avukatın işi takipten çekilmesi için en temel ve tartışmasız haklı sebep olarak kabul edilmektedir. Zira, ücret ödememe eylemi, sözleşmenin asgari şartının ihlali olup, avukatın işi sonuna kadar takip etme zorunluluğunu ortadan kaldırır. Normal şartlarda avukatlık ücretinin, üstlenilen işin ve davanın kesin hükümle sonuçlanmasıyla muaccel olduğu kabul edilir. Ancak, avukatın haklı istifasında, işin bitmesi müvekkilin kusurlu davranışı nedeniyle engellendiği için, avukatın mağduriyetini önlemek amacıyla ücret alacağı, istifa anında muaccel hale gelir. Bu, avukatın sarf ettiği emeğin karşılığını almasının hukuki güvencesidir.
- Haklı İstifa Yetkisinin Kullanım Şekli
Avukatın, müvekkilin güveni sarsan ve sözleşmesel yükümlülükleri ihlal eden davranışları nedeniyle doğan haklı istifa yetkisi, bazı şekil şartlarına tabidir. Avukat, bu hakkını kullanırken, öncelikle HMK Madde 82/3’e göre istifa eden vekilin istifa dilekçesi ile birlikte vekâlet verene ihtaren bildirilmesi gerekir. İstifanın, “vekâlet ilişkisinin bütünlüğü” ilkesi gereği, müvekkile ait tüm dosyalara sirayet edeceği de açıkça belirtilmelidir. Ancak, avukatın görevi derhal bırakması, müvekkilin hak kaybına uğramasına neden olabileceği için, Avukatlık Kanunun 41. maddesi avukata bir geçici takip ve özen yükümlülüğü de getirir. Buna göre avukat, istifa bildirimini müvekkile tebliğ ettikten sonra dahi, müvekkilin yeni bir avukat tayin etmesi için gerekli olan ve kanunen öngörülen on beş gün (15 gün) süreyle vekâlet görevini sürdürmek, yani müvekkilin haklarını koruyacak olan zorunlu işlemleri yapmak zorundadır. İstifa, hukuken tam sonuçlarını bu 15 günlük sürenin dolmasıyla birlikte doğurur ve avukatın işi takip etme zorunluluğu bu sürenin sonunda nihayete erer. Hukuki sonuçların tam olarak doğduğu bu an itibarıyla, Yargıtay içtihatları doğrultusunda, tüm dosyalardaki vekâlet ücreti alacağının tamamı muaccel hâle gelmiş sayılır. Avukat bu aşamadan sonra, emeğinin karşılığı olan sözleşmesel ücret alacağının tahsili için icra takibi veya alacak davası açma hakkını kullanabilir. Bu süreç, avukatın hukuki emeğini güvence altına alırken, müvekkile de hukuki korunma hakkının kesintiye uğramaması için gerekli makul süreyi tanımaktadır.
III. MÜVEKKİLİN DİĞER İŞLERİ BAKIMINDAN HAKLI İSTİFANIN SONUÇLARI
Vekâlet ilişkisi, Avukatlık Kanunu’nun 171. maddesinde belirtilen avukatın işi sonuna kadar takip etme zorunluluğunu getirse de, bu zorunluluk müvekkilin davranışlarına ve ilişkiden doğan yükümlülükleri yerine getirip getirmediğine bağlıdır. Müvekkilin, özellikle Avukatlık Kanunu’nun 174. maddesinin son fıkrasında özel olarak düzenlenen ücret veya masraf ödeme gibi temel sözleşmesel yükümlülüklerini tek bir dosyada dahi olsa ihlal etmesi, sadece o işin takibini imkânsız kılmakla kalmaz; avukatın müvekkile duyduğu güveni geri dönülmez biçimde sarsar. İşte bu noktada, hukukumuz “vekâlet ilişkisinin bir bütün olduğu” ilkesini devreye sokar. Bu ilke, avukatın bir dosyada doğan haklı istifa yetkisini, aynı müvekkile ait olan ve vekaletname kapsamında takibine devam edilen tüm diğer dava ve işlerine sirayet ettirme hakkını doğurur. Zira avukat, mali taahhüdünü yerine getirmeyen müvekkil karşısında, diğer işlerdeki emeğinin de karşılıksız kalacağı endişesiyle çalışmaya zorlanamaz. Bu durumun somut hukuki dayanaklarından biri, esas aldığımız Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin, E. 2024/3288 K. 2025/3134 T. 28.5.2025 sayılı içtihadında net bir şekilde ifade edilmiştir:
- “…davacının davalının vekilliğinden haklı nedenle istifa etmiş olduğuna ilişkin değerlendirmenin yerinde olduğu, haklı istifa nedeniyle avukatın ücretin tamamına hak kazandığı, vekalet ilişkisi bir bütün olup, davacının istifanın tüm dava ve takip dosyalarına sirayet edeceği şeklindeki kabulün hukuka uygun olduğunun davacı avukat tarafından takip edilen dosyalarda harçlandırılmış değer üzerinden hesaplanan vekalet ücretinin yerinde olduğunun anlaşılmasına göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.”
Yine bir başka Yargıtay 13. HD., E. 2016/22577, K. 2018/5681 sayılı kararında:
- “…Zira vekalet ilişkisi bir bütün olup azil ve fesih, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet eder. Azil ve fesih haksız ise, taraflar arasında imzalanan Avukatlık Sözleşmesine göre vekalet ücretlerinin her bir dosya için tek tek hesaplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir”.
Denilerek, müvekkil aleyhine tek bir dosya kaynaklı güven ihlalinin, avukatın tüm dosyalarda vekâletten haklı olarak çekilmesi sonucunun ortaya çıkacağı vurgulanmaktadır.
IV. SONUÇ
Avukatlık mesleği, kökleri Roma Hukuku’na uzanan, adaletin tecellisinde ve bireysel hakların güvence altına alınmasında kilit rol oynayan bir kamu hizmeti ve bağımsız savunmanın temsilidir. İşbu inceleme, bu onurlu mesleğin icrasının temel direği olan avukat-müvekkil arasındaki güven ilişkisinin sarsılması hâlinde ortaya çıkan hukuki meselenin derinliğini ortaya koymuştur. Bahsettiğimiz gibi bu güven ve sadakat zemini, sadece etik değerlerle değil, aynı zamanda vekalet ücreti ve masrafların zamanında ödenmesi gibi maddi yükümlülüklerle de desteklenmelidir. Müvekkilin, vekalet ücreti ödeme borcunu ihlal etmesi, sadece basit bir sözleşme ihlali değil, avukatın bağımsızlığını ve işin yürütülme kabiliyetini doğrudan etkileyen, dolayısıyla vekalet ilişkisinin temelini oluşturan güven bağını kökten sarsan bir eylemdir. Bu sebeple, vekalet ücretinin ödenmemesi, incelemelerimizde yer verdiğimiz üzere Avukatlık Kanunu ve Yargıtay içtihatları ışığında avukata, haklı nedenle istifa etme ve buna bağlı olarak vekalet ücretini talep etme hakkını kazandırır. Bunun önemli sonucu ise vekalet ilişkisine hâkim olan “vekalet ilişkisinin bütünlüğü” ilkesinin devreye girmesidir. Müvekkil, tek bir dosyada dahi yükümlülüğünü ihlal ederek güveni zedelediğinde, avukatın, o müvekkile ait olan ve aynı vekaletname kapsamında takip ettiği tüm diğer dava ve işlerden de haklı sebeple istifa etme hakkı doğar. İncelenen Yargıtay kararları (özellikle Yargıtay 3. HD., E. 2024/3288 K. 2025/3134 T. 28.5.2025) ışığında, müvekkilin tek bir dosyada güveni sarsıcı eyleminin veya ödeme temerrüdünün, vekâlet ilişkisi bir bütün kabul edilmesi sebebiyle, avukatın müvekkile ait tüm dosyalardan haklı istifa etmesine olanak sağladığı açıktır. Bu istifa, avukatın işi takipten vazgeçmesine rağmen, ücret alacağının istifa anında muaccel olarak hak kazanmasını sağlamakta, böylece avukatın hukuki emeği ekonomik olarak korunmaktadır. Bu mekanizma, sadece avukatın haklarını koruyan bir güvence değil, aynı zamanda müvekkili sözleşmeye sadakat ve dürüstlük kurallarına riayet etmeye zorlayan güçlü bir yasal müeyyidedir.
Sonuç olarak, avukatın haklı istifası; usulüne uygun şekilde gerçekleştirildiğinde, avukatın sadece o anki değil, aynı müvekkile ait diğer tüm işlerdeki hukuki emeğinin karşılığını eksiksiz almasını sağlayan ve bunun hukuki sistemdeki kurallarla korunmasını sağlayan güçlü bir koruma mekanizmasıdır. Bu, dürüstlük kuralına aykırı davranan ve sözleşmesel yükümlülüklerine sadık kalmayan müvekkil karşısında, avukatlık mesleğinin onurunu ve bağımsızlığını korumanın nihai güvencesidir.
