Yazarlar: Stj.Av. Mine ALKAN, Av. Muhammed KÜÇÜK
Giriş
Hukukumuzda icra ve iflas hukukundan kaynaklanan menfi tespit davaları ile Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen maddi ve manevi tazminat davaları uygulamada sıklıkla karşılaşılan ancak hukuki ve usuli açılardan bazı tereddütlere neden olan konulardır. Bu makalede önce maddi ve manevi tazminat kurumları kısaca açıklanacak, daha sonra İcra ve İflas Kanunu’ndaki (İİK m.72) menfi tespit düzenlemesi ele alınacaktır. Son bölümde ise HMK(Hukuk Muhakemeleri Kanunu) hükümleri ve içtihat / doktrin ilkeleri ışığında bu taleplerin aynı dava dilekçesinde toplanmasının hukuki dayanakları ve sınırlamaları tartışılacaktır.
- Maddi Tazminat
Maddi tazminat, gerçek zararın tazmini ilkesine dayanır; bir başka ifadeyle, zarar görenin uğradığı mali kaybın giderilmesi amaçlanır. Türk Borçlar Kanunu’nun genel tazminat hükümleri m.49 ve devamında düzenlenmiştir. Hakime, zarar ile zararı meydana getiren olay arasındaki nedensellik bağını ve iktisadi sonuçları dikkate alarak tazminatın kapsamını belirleme yükümlülüğü yüklemiştir.
İcra takibi de hukuki anlamda “haksızlık” meydana getirebilir. Bu zararlar; icra masrafları, vekile ödenen vekalet ücreti, haksız şekilde mal varlığına haciz konulması, işgücü kaybı şeklinde ortaya çıkabilir. Bu yönüyle maddi zarar talepleri hem icra hukuku hem de genel borçlar hukuku normatif bağlamında değerlendirilmelidir.
Tazminatın hesaplanmasında hâkim, zarar miktarını somut vaka esasına göre, delillerle desteklenen belgeler üzerinden tayin eder. Maddi zarar iddiası da HMK m.119 kapsamındaki ispat ve delil bildirim yükümlülüğüne uygun şekilde dilekçede ayrıntılı olarak gösterilmeli ve söz konusu belgeler dilekçe ekinde mahkemeye sunulmalıdır.
- Manevi Tazminat
Manevi tazminat, TBK m.56 ve m.51 hükmü kapsamında; kişilik haklarına veya manevi bütünlüğü yapılan saldırı sonucu ortaya çıkan zararların tazminini öngörür. İcra takibi sonucu haksız haciz, kişilik hakkının zedelenmesi, onur ve itibar kaybı gibi haller meydana geldi ise mağdurun talebi üzerine mağdur lehine manevi tazminat verilebilecektir.
Manevi tazminatın tayininde hâkim şu unsurları göz önünde bulundurur: saldırının şiddeti ve niteliği, failin kusurunun kapsamı (kastı, ağır ihmali, hafif ihmali ve sair manevi unsurunu), mağdurun maruz kaldığı ızdırap, somut sosyal ve ekonomik etkiler ile eşyanın / hakkın hukuka aykırı şekilde el konulmasının sonuçları.
Ancak İİK m.72 menfi tespit davası sonucunda borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin “haksız ve kötü niyetli” olduğunun tespiti halinde maddi ve manevi zararlar açısından özel yaptırımlar öngörmüştür. Devamında, menfi tespit lehine hüküm kurulması halinde bunun etkilerinin tazminata yansıyacağını belirtmiştir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz.
Manevi zarar iddiasının ispatı için de dilekçede olay ve illiyet bağının açıkça gösterilmesi gerekmektedir.
- Menfi Tespit Davası
İİK m.72’ye göre menfi tespit davası, borçlunun icra takibinden önce veya takip sırasında kendisinin borçlu olmadığını ispat etmek üzere açabileceği bir dava türüdür. Kanun, davanın açılma zamanına göre farklı tedbirî sonuçlar öngörür: takibin öncesinde açılan menfi tespit davasında mahkeme, belirli bir teminat karşılığında ihtiyati tedbirle takibin durdurulmasına karar verebilir; takipten sonra açılan davada ise ihtiyati tedbir yoluyla durdurma ilk başta mümkün değildir, bunun yerine borçlu teminat göstererek icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini isteyebilir.
Menfi tespit davası sonucunda davacı lehine hüküm verilirse takip durur; aksi takdirde (dava davalı lehine sonuçlanırsa) takip eski haline iade edilir ve haksız takip tespit edildiğinde kanun alacaklıdan tazminat isteme imkânı tanımaktadır. Bu düzenleme, hem menfi tespit davasının icra sürecini doğrudan etkileme gücünü hem de kötü niyetli takiplere karşı hukuki koruma amacını ifade eder.
- Maddi, Manevi Tazminat Talepleri ile Birlikte Menfi Tespit Talebinin İleri Sürülmesi
- HMK m.110: Davaların Yığılması
Bu hüküm ile davacıya; aynı davalıya karşı ileri sürülen birbirinden bağımsız birden fazla asli talebin aynı dava dilekçesinde toplanması olanağı verilmiştir. Koşullar sağlandığında maddi / manevi tazminat talepleri ile menfi tespit talebi bir arada ileri sürülebilir. Bu hüküm ile usul ekonomi ilkesi gözetilmiş ve delil toplama aşamasının müşterek kullanımına imkân verilmiştir. Dolayısıyla teorik ve usuli olarak bir davada menfi tespit ile maddi / manevi tazminat talepleri birlikte yargılamaya konu edilebilecektir.
Kümülatif dava yığılmasının mümkün olması için çeşitli koşullar bulunmaktadır. Bu koşullar HMK m.110’da sayılmıştır. “Davacı, aynı davalıya karşı olan, birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini, aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bunun için, birlikte dava edilen taleplerin tamamının aynı yargı çeşidi içinde yer alması ve taleplerin tümü bakımından ortak yetkili bir mahkemenin bulunması şarttır.”
Hükmün lafzından açıkça anlaşılacağı üzere;
- Davacının aynı davalıya karşı ileri sürebileceği birden fazla talebinin bulunması gerekir.
- Birlikte ileri sürüle taleplerin tümünün aynı yargı çeşidi içinde yer alması gerekir.
- Talepler arasında bir aslilik- ferilik ilişkisinin kurulmamış olması gerekir.
- Taleplerin tümü bakımından ortak yetkili mahkemenin bulunması gerekir.
- Menfi Tespit Davası ile Maddi / Manevi Tazminat Davalarının Niteliği ve Ortak Yetki
Menfi tespit davası icra takibinin açıldığı yer mahkemesinde veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde açılabilmektedir (İİK m.72). Maddi ve manevi tazminat davası, tüm davalar için yetkili yer olan davalının ikametgahında, davalı tüzel kişi (şirket, vakıf, dernek, üniversite vs.) ise tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye hukuk mahkemesinde açılabilir (Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.6). Görüldüğü üzere her iki dava için ortak yetkili mahkeme niteliğinde olan mahkeme davalının yerleşim yeri mahkemesidir. Dolayısıyla menfi tespit davası ile birlikte maddi ve manevi tazminat talepleri de ileriye sürülmek isteniyorsa davanın ortak yetkili yer mahkemesi olan davalının yerleşim yeri mahkemesinde açılması gerekmektedir.
- Kümülatif yığılma şartı olarak talepler arasında aslî – ferîlik ilişkisinin bulunmaması gerekir; burada talepler bağımsız olabilir. Menfi tespit talebi ile ilgili aynı dosyada tazminat takdiri yapılması hâlinde hâkim her bir talep hakkında ayrı ayrı değerlendirme yapmak zorundadır; deliller büyük oranda ortaksa yığılma usulünce hareket etmek usul ekonomisi sağlar. Makaleye konu menfi tespit ve maddi / manevi tazminat talepleri arasında aslilik ferilik ilişkisi bulunmamaktadır.
Menfi tespit davası bir borcun mevcut olmadığının tespiti için açılan bir tespit davası niteliğindedir. Ödeme, tazminat ya da iade gibi bir “edim” yükümlülüğü değildir. Tazminat talebi ise maddi veya manevi bir zararın giderilmesini amaçlayan bir edim davasıdır. Dolayısıyla bu iki dava arasında doğrudan bir aslilik-ferilik ilişkisi yoktur hukuki nitelikleri ve talep konuları birbirinden farklıdır.
- Dilekçe İçeriği ve İspat Yükümlülüğü:
Birleşik taleplerin aynı dilekçede sunulması durumunda HMK m.119’da sayılan unsurlar (vakıa özetleri, her vakıa için deliller, dayanak hukuki sebepler, talep sonucu vb.) talep sayısınca açıkça gösterilmelidir. Özellikle tazminatın miktarını destekleyen belgeler ve manevi zarar için açıklayıcı deliller dilekçede ayrıntılı yer almalıdır.
Dolayısıyla, maddi / manevi tazminat talepleri ile menfi tespit talebi aynı dava dilekçesinde ileri sürülmesinde hukuken bir engel bulunmamaktadır. İİK m.72 kapsamındaki menfi tespit davası ile TBK’ya dayalı maddî ve manevi tazminat talepleri, HMK m.110’un koşulları sağlandığı takdirde aynı dava dilekçesinde kümülatif olarak ileri sürülebilir. Ancak uygulamada şu hususlara dikkat edilmelidir: yetki tespiti ve dava türlerinin aynı yargı çeşidinin görev alanında olması, her talep bakımından dava şartlarının (zamanaşımı, yetki, delil) değerlendirilmesi, HMK m.119 gereğince vakıa ve delillerin eksiksiz gösterilmesi.
Uygulamada savunma/iddia stratejisi açısından, tek bir dosyada toplanan talepler usul ekonomisi sağlasa da hâkimin her bir talep hakkında ayrı ayrı gerekçe kuracağı ve somut delile dayalı takdir yapacağı unutulmamalıdır. Bu nedenle, davanın hazırlanmasında delil planının sağlam kurulması, miktar tespitlerinin belgelerle desteklenmesi ve menfi tespitin icra hukuku bakımından doğuracağı sonuçların ayrıntılı gösterilmesi önem taşır.
SONUÇ OLARAK;
MENFİ TESPİT DAVASI:
İİK m.72:
Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir.
İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.
İcra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini isteyebilir.
Dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde yüzde yirmiden aşağı tayin edilemez.
Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırşa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz.
Borçlu, menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir.
Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını istiyebilir.
Menfi tesbit ve istirdat davaları, takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. Davacı istirdat davasında yalnız paranın verilmesi lazımgelmediğini ispata mecburdur.
TAZMİNAT
TBK m. 56:
Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.
TBK m. 51:
Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler. Tazminatın irat biçiminde ödenmesine hükmedilirse, borçlu güvence göstermekle yükümlüdür.
DAVALARIN YIĞILMASI
HMK m. 110:
Davacı, aynı davalıya karşı olan, birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini, aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bunun için, birlikte dava edilen taleplerin tamamının aynı yargı çeşidi içinde yer alması ve taleplerin tümü bakımından ortak yetkili bir mahkemenin bulunması şarttır.
Tüm şartların sağlanması halinde Menfi Tespit Davası ile birlikte Maddi ve Manevi tazminat taleplerinin de ileri sürülebileceği görülmektedir. Fakat bu konuda çok titiz bir çalışma yapılarak dava dilekçesinin hukuka uygun şekilde ve tüm talepler açısından şekil şartlarını haiz şekilde hazırlanması gerekmektedir.
YARGITAY KARARLARI
https://www.kazanci.com.tr/gunluk/4hd-2019-2535.htm?utm_
AKADEMİK ÇALIŞMALAR
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2277808?utm_https://www.lexpera.com.tr/literatur/derleme-makaleler/YMK801Y2020M10VDERN9786257773133PS283PE368
